12.05.2007
Yönetsel demokrasi insanlık tarihinin ilk toplu yaşamasının başladığı ilkel toplumlardan yönetenler ve yönetilenlerin ilk ayrıştığı dönem Tunç devrinin başladığı dönemlerde ortaya çıkmıştır. Günümüzde ise katılmalı yönetim Endüstriyel Demokrasi sayesinde Avrupa ülkelerinin uygulamaya koyduğu bir yöntemdir.
Özellikle İskandinav ülkelerinde bu yöntem yaşamın her alanında uygulanmaktadır. Toplumsal gereksinimlerden doğan toplumsal davranışları etkileyip yönlendirebilmek için toplumsal ürün olarak katılmalı yönetim gereklidir. Yönetime katılmak ayrı anlam içerir, katılmalı yönetim ayrı anlam içerir. Katılmalı yönetim toplumu ilgilendiren her konuda görüş ve karar yetkisinin olmasıdır.
Endüstriyel demokrasi temel sorunların kavram, boyut ve kapsam olduğunu bireyin kendi konumunu belirlerken bu temel ögeleri değerlendirdiğini ortaya koymuştur.
Egemen ve belirleyici özellik tarihsel hareketi değil tarihsel hareket izlenimini bir film şeridi gibi gözlemlemekteyiz. Yönetim ideolojilerini incelerken insanların toplumsal sürece nasıl katıldığını, konumunu, üstlendiği rolü, katılmalı yönetim sürecinde sağladığı faydaları ortaya koymak zorundayız.
Neolotik dönemde ekonomik çalışmaları avlama ve toplamaya dönük olduğu dönemlerde ilkel işbölümleri cinsiyet esasına, toplumsal örgütlenmeleri klan ve kabile gibi kandaşlık gruplarına dayalı insan toplulukları için yöneten ve yönetilen ayırımından söz edemeyiz. Bu nedenle yönetim ideolojisi yoktur. Ancak bazı kazı sonuçlarından elde edilen bilgilere göre hayvanların evcilleştirilmesiyle başlayan ve insanlık tarihinde ilk üretim sürecine girdiklerini öğreniyoruz.
Bu süreçte kendi gereksinimlerinden fazlasını üreten insanlar üretim faaliyetlerinin örgütlenmesi ve ürün fazlasının bölüştürülmesi bile yönetsel bir görevin başlangıcı olan toplumsal işbölümünde bile yönetimsiz dönemlere rastlanmaktadır. Dünya da ilk tarımcı yerleşme merkezinin Mezopotamya da bir vaha köyünün ortaya çıkarılmasıyla açığa çıkmıştır. Bu tarımla uğraşan bu köyde bile yönetsel etkinliğe rastlanmamıştır. Yönlendirilmiş toplu çalışmaların ancak ortak düşmana karşı örgütlenme döneminde bazı görevsel ayrılıkların olduğunu düşünebiliriz.
Tunç çağından Avrupa’da yapılan kazılarda topraklar üzerinde ortak mülkiyetin bulunduğu, işbölümünün cinsiyet ayırımına dayandığı erkeklerin hayvan bakımı, avcılık ve silah yapımıyla uğraştıkları , kadınların da yiyecek ve giyecek üretiminin yükünü çektikleri ortaya çıkmıştır.
Demir madeninin eritilip dökülmesinden sonra tarım, sanayii ve savaş gibi bazı faaliyetleri demokratikleştiren bir süreç yaşanmıştır. Dayanıklı tunç madeninin sabanlarda kullanılmasından sonra geniş alanlar tarıma açılmıştır. Kadın yerine öküzle çekilen sabanlar tahıl ve hayvan yetiştiriciliğini kaynaştırmıştır. İnsana kendisinin gereksiniminden çok üretmesi özel mülkiyet ilişkisini doğurmuştur. Bu dönemdeki yönetime katılım davar ve köle zenginliğine dayalı biçimde gelişmiştir.
Emekten tasarruf etmenin en eski yolu olarak yağma savaşlarının başladığı süregen haline geldiği dönemlerin olduğunu gözlemliyoruz. Bu dönemde gönüllü ve görevsel örgütlenmelerin ortaya çıktığını görüyoruz.
Ortak mülkiyeti koruyacak otoritenin babadan oğula geçen bir yönetsel mekanizmaya dönüştüğünü gözlemliyoruz. Kılıç ve sabanın üretildiği dönemlerde askersel örgütlenmelerin ortaya çıktığını arabalı savaşçıların Met’lerin, pers’lerin Anadolu da Lidya, Frigya, Kalibes ve dor’ların yunan yarımadasına saldırdıklarını tarihçilerin notlarından öğreniyoruz. Savaş ve savaş için örgütlenmenin halk hayatının ayrılmaz bir parçası olduğu ortaya çıkmıştır.
Ataerkil yönetim ideolojisi mal varlıkçı babadan kalan mirasla temelinde varlıkçı otoriteyi ifade eder. Otoritenin tek kaynağı baba- aile reisi olarak işletmenin kilit noktaları aile üyelerince tutulmaktaydı. Baba yönetenle yönetilenleri geçinme gereksinimlerinden sorumludur.
Demir çağının şekillenişinden feodalitenin çözülmeye başladığı dönemlere kadar ataerkil yönetim ideolojisi yönetilenleri eşya ve insan olarak görüp birleştirici unsur olmuştur. Ataerkil yönetim tarzı buhar gücünün ekonomiye katılmasından sonra mal-para ilişkilerinin yaşandığı süreçler ortaya çıkmıştır. Ekonomik ve örgütsel temelleri düzenli ve yeterli örgütlenmenin olmadığı koşullarda aile reisi mutlak otorite olarak yönetime katılmıştır.
Avrupa da feodaliteden kapitalist mülkiyet ve küçük aile işletmeciliğine götüren bir süreç küçük aile mülkiyetine dayanan örgütsel ve ideolojik davranışların ekonominin düzenli işleyişini bozduğu görüşmüştür. Yeni yönetsel biçimler ortaya çıkmıştır. İngiltere de burjuva sınıfının işçiler üzerinde kesin otorite kurma hakkının hiçbir zaman işçilerin refahını gözetmek gibi bir görevi olmadığı düşünülmüştür.
Amerika da ise işverenin başarısının otoriteyi güçlünün varolması biçiminde yorumladıkları görülmektedir. 20. Yüzyıl başlarında bilimsel yönetim kavramı tüm ataerkil kalıntılardan arındırarak mal varlıklarının tekelci mülkiyet temeline oturtmuştur.
1929 dünya kapitalist bunalımından sonra üretim süreci içinde üretim için gerekli süre ile zorunlu dinlenme sürelerinin iş verimliliği konusunda katkı sağladığı görülmüştür. Yeni işlerin üretiminden işçinin yetenekleri, işe alınma yöntemi, yerleştirmenin bilime bağlanması uygun ve verimli olacağı düşünülmüştür.
Bu bilimsel bulgular ışığında üretim sürecine işçilerin katkısının sağlanabilmesi için kademeli işçilik- parça başı ücret yöntemleri sistemleri denenmiştir. Üretim verimliliğinin arttırılmasında sendikanın fonksiyonunun olmadığı Taylorculuk çözümlemelerin temelinde bireysel işçilerin etkili olduğunu savunmuştur. Sendikaların varlığının gereksiz olduğunu ve işçilerin ekonomik çıkarlarına zarar veren unsurlar olduğunu söyleyerek sistemli sendika düşmanlığı yapılmıştır. Ancak işçilerin üretimin tekelleşmesi sürecinde suskun olmadıkları görülmüştür. İnsan ilişkilerinde insan ve örgüt kavramı ilişkiler bütününü ortaya çıkarmıştır.
İşçiyle ürettiği ürünü, işçiyle diğer işçiler arasındaki ilişki, işçinin üstleri ile olan ilişkileri, çalışma şartlarıyla üretim ilişkisi süreçlerini düzenleyen sistemler kurulması gerektiğini ortaya koymuştur.
Katılmalı yönetim yer. Soy, gelenek ve mülk birliğiyle nitelendirilen ataerkil yönetim biçimlerinden, tunç çağının yönetim biçimlerine kadar her aşamada toplum kesimlerinin kendisine dersler çıkarması sonucunda ortaya çıkmıştır.
Katılmalı yönetimde iki temel unsur otorite ve demokrasi arasındaki ilişkidir. Bilimsel yönetimle verimliliği, insan ilişkileriyle de sosyal adaleti düzenleme gerekliliği vardır.
Emek verimliliğini artırmak için kurumlaşmış bir işçi işveren ilişkisinin düzenlenmesi gerekir. Ancak sınırları özel mülkiyetçe çizilmiş otoriteyle demokrasiyi uzlaştırmaya çalışan katılmalı yönetim ideolojisi de yeni yönetsel anlayışların ortaya çıkmasına engel olamamıştır. Hedeflere göre yönetim, insanların kişisel amaçlarının örgütsel mücadele yöntemleri ve çalışma yöntemlerinin yeniden düzenlenmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.
YÖNETİŞİM KAVRAMININ TEORİK ANALİZİ VE PRATİK UYGULAMALARI
Örgütsel dağınıklıktan ve örgüt amaçlarının gerçekleşmesinde rastlantı olmaktan kurtarabilmek için örgütün kendisiyle yöneldiği amaçlar arasında sağlam bağların kurulması gerekir.
Örgüte göre amaç ile amaca göre örgüt örgütsel başarının temel ayrılmaz bir ön şartı ve parçasıdır. Çalışanlarla çalıştıranların özel mülkiyetçe sınırlanmış koşullarda işbirliği yapmaları emek verimliliğini artırmalarını öngören yönetime katılma işyeri ilişkilerinin düzenlenmesinde önemlidir.
Sanayinin yöneticileriyle işçiler arasındaki karşılıklı anlaşmayla özel ücret anlaşmasını öngören endüstriyel demokrasi, işbirliği ve danışmanın tam karşıtı olarak işyeri ilişkilerini düzenlemenin işçilerin yönetime katılmamasını savunan toplu pazarlık düzeni ücret pazarlığının dışında başka kazanç sağlamamıştır.
İşçinin yönetime katılması yönetim, otorite, sorumluluk, ve denetim kavramları yönetsel eylem dizisidir. Yönetişim kararlara katılma, uygulamaya katılma, kontrole katılma gerçekleştiğinde üretim süreci gerçekleşir. Yönetişim örgütteki her üyenin örgütsel etkinliğinin arttırılması için fiziki çabaların olduğu kadar zeka ve buluşlarıyla katkı sağlamaları biçimsel bir yönetimin varlığını gerektirdiği, örgüt içindeki çıkar gruplarını temsil eden ve doğrudan doğruya karar verme sürecini etkileyen komiteler ağının kurulmasını gerekli görür. Yönetimin örgütlediği insan kaynakları olan işçilerin yönetime katılması nezaretçi, ustabaşı seviyesinde dikey örgütlenme biçiminde düşünülmektedir.
Yönetime katılmayla verimlilik artışı arasıdaki ilişkiler sürekli tartışma konusu olmuştur. Demokrasiye göre otorite sosyal adalet kaygılarına göre denge durumudur. Türkiye deki işletmelerdeki işçi sınıfı hareketi ideolojik yönelimi ile bir İtalya’daki işletmelerin kapitalist dönüşümleri aynı özü taşımaz. İnsanın eşya gibi demokrasi, sosyal adalet ve işçi haklarının başka bir koldan insanın insan gibi yönetilmesi kendilerini birleştiren katılmalı yönetim ideolojisini oluşturdukları gözlenebilir.
Dünya katılma pratiğine baktığımızda emek verimliliğini artırma çabalarının işçilerde terk edilme korkusu yarattığı gözlemlenmektedir. Bu gözlem ve varsayım yönetime katılmanın da verimlilik artışından sosyal adalete, sosyal konulardan ekonomik konulara, uygulamaların izlenmesine, karar vermeye ve bilgi edinmeden eşit katılmaya kadar endüstriyel demokrasi kapsamına giren ana konuları oluşturmaktadır. Sosyo-ekonomik yapıdan üretimde kullanılan tekniklere, işçilerle işverenlerin siyasal ve ideolojik eğilimlerinden işçilerle işverenlerin kişisel tutumlarına kadar bir çok değişken olduğunu görüyoruz. Sosyo-ekonomik yapı gibi dışsal etkenler ile sendikaların katılma mekanizmasındaki yeri gibi içsel etkenler yönetime katılmanın hangi boyutlarda gerçekleştiğini ortaya koymaktadır.
Yönetime katılma sınırları özel mülkiyetçe ve genel amacı da emek verimliliğinin sınırlandırılmasıyla belirlenmiş bir alanda tarafların birbirlerine karşı sorumluluklarını görevli sayan organlar tarafından işçi-işveren ilişkilerini kurumlaştıran bir yöntemdir Endüstriyel Demokrasi.
Yönetişim; katılmanın başarı derecesine toplumsal süreçlere katılma oranına göre önem kazanır. Katılmanın hangi koşullarda gerçekleşeceği, araç ve amaç arasındaki teorik ve pratik uygulamada ne tür işbirliğinin olduğu, katılımın nasıl somutlaştığı da önemlidir. Toplum kesimlerinin fikri katkı ve kendi isteklerini gerçekleştirme, iletişim ve üretimi engelleyen durumların ortadan kaldırılmasını, siyasal demokrasinin gerçekleşmesi halinde ortaya konulabileceği düşünülebilir.
Burada önemli olan teorik ve pratik tutarlılık öncelikli uygulanan bir yöntem olabilir. Katılım ile verimlilik arasındaki ilişkide nicelik sonucu belirlemesi halinde azınlıkların haklarının korunması demek olan demokrasinin işleyişi zarar görür.
Yönetime katılmada en önemli etken ideolojiden toplumsala ve ekonomiden siyasala kadar sayısız etkeni içeren “ulusal çevre “ olgusudur. Ulusal çevrenin yönetişimin boyutlarını nasıl etkilediğini görelim. Ülkeler arasındaki farklı ekonomik uygulamaların özellikle merkez ülkelerin(metropol ülkelerin) yönetime katılım yöntemleri ve toplumsal sınıfların talepleri farklıdır.
Çevre ülkelerin (merkeze ekonomik alanda bağlı kalan) yönetime katılım ve toplumsal sınıfların taleplerinin farklı olduğunu söyleyebiliriz. Ekonomik gelişkinlik merkez ülkelerde özellikle kendi ülkesinin halkına olanak olarak sunulması nedeniyle katılım taleplerinin farklı olduğunu görüyoruz.
Düzeni değiştirmenin anahtarı önce onu anlamaktan geçer. Ekonomik, bilişsel, toplumsal değişimin hızı baş döndürücü hızla gelişiyor. Üretim ilişkileri başka boyutlar kazanmakta, daha çok bilgisayar teknolojileri ve robotların üretim yaptığı bir dünyadayız. Bu giderek toplumsal sorunları da arttırıyor.
İşsizlik artıyor, suç ve uyuşturucu, toplumun kimliğini kaybetmesi, toplumsal şizofreni, aile istikrarsızlığı ve parçalanma. Dijital teknolojilerin gelişmesiyle toplumsal değişimler.
İşte bu ortamda Sosyal Demokratlara,demokratik sosyalistlere, komünistlere çok görev düşmektedir. Öncelikle toplumsal değişimin bayraktarlığını yapmak, insanlar arasındaki güvensizliği ortadan kaldıracak, insanı özgür kılacak şekilde yönetim tarzını geliştirmek zorundadırlar.
Dünyanın bu yeni biçimine insanların ayak uydurmasını sağlamak amacıyla onlara donanımlar kazandırmak zorundayız. Bu solun kollektif düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Temeli insan olan,
İnsanın gereksinimlerini gidermeyi temel alan çözümler bulmak durumundayız.
ÜRETİM, YÖNETİM, PAYLAŞIM üçgeninde bireyin alacağı rol çok önemlidir. Üretim de yer alıp yönetim ve paylaşımdan pay almayan toplum kesimleri yani birey, insan , sizin çözüm önerilerinize güvenmez. Kendisini temsil edecekleri seçmek için sandığa gitmeyiş nedeni, duyarsızlık bu nedenledir. Çünkü seçip gönderdiklerinin kendilerini temsil etmediklerine inancı oluşmuştur. Üstelik yönetime katılmayı düşündüğünde de önüne çıkan lider demokrasisi, oligarşi ,emeğe saygısızlık, siyaset üretenlerin yürütmeye seçilemeyeceklerine inanç çeşitli uygulamalardan görüldüğü için insan siyasetten uzaklaşıyor. Yani düzen değişmez, düzen her zaman güçlüden yanadır.
Onların oy vererek seçip gönderdikleri paylaşımdan çok büyük paylar almak ta, ona asgari ücret bulabilirse bir dilim ekmek. Üretimden kendisine düşen pay azaldıkça başlayan duyarsızlık.
Oysa insanlara oynayacakları rolün büyük olduğunu anlatmak zorundayız. İster hükümet idari erk, isterse gayrı resmi dayanışma aracılığıyla insanların tümüne üretim de, yönetim de, paylaşım da roller vardır. Birlikte üretmek, birlikte yönetmek, birlikte paylaşmak. Bunları ortak akılla yapmazsak, düşüncenin ilk kaynağına ait olduğu yere saygı duymazsak, emeğe saygı duymazsak, hukuk kurallarını hiçe sayarsak toplumu yönetmeye nasıl talip oluruz.
Biz sosyal demokratlar, soldakiler,Demokratik sosyalistler olarak herkese fırsat eşitliğinin verilmesi için hep sosyal adaleti ön plana çıkamadık mı?
Sosyal adaleti sağlamak amacıyla eğitim, beceri kazandırmaya ve yaşam boyu öğrenime önem vermeliyiz . Halkımız eğitim den aldığı pay oranında gelişecektir. O nedenle de kendisini temsil eden görüşü iktidar yapmak için çalışacaktır.
Bilişim devrimi nedeniyle değişen üretim teknolojilerine ayak uydurabilecek donanımlı birey yaratmak hedef olmalıdır. Bilgi çağının teknolojilerinin gelişmesini sağlayacak yeni buluşların teşvik edilmesi gerekir.
Haklar ve sorumluluklar temelinde yurttaşlara biz fırsat veriyoruz, sizden sorumluluk talep ediyoruz, sizinde katılacağınız demokratik yapıyı sizi dışlamadan kuracağız inancını ortaya koymalıyız. İnsana ve onun ürettiklerinin ona ait olduğuna inanıp onu tasdik etmeliyiz. Üretilene imza atmak her insanın doğasında vardır.
Yusuf UYGAN
© Copyright Solbirlik.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder